Açık Denizler
Açık denizler kadar gönlümde yerin
Paylaşılmaz bu anlar acılar derin
Göğsümün sıkıştığı yaralı hali
Uçurtmalar uçmaz geçmez kederin
Ne akşamı beklesen ne de geceyi
Çözülmüyor çözemem bu bilmeceyi
Sabahlar olmasın gecelerin hali
Sus anlatma bu açıklanmaz heceyi
Sızılar olmuş çözümsüz soruların
Baştan bulanmış durulmamış suların
Ne var ne yok ki ne gel ve gitmek hali
İlahi umulmaz dertlerde kulların
Anı
Uyku dünyaya kapatır gözü
Bilmem gitti mi hayatın özü
Derdiyle duramaz acı yokluk
Gülün oyalar biter mi sözü
Sılaya düşer dener insanı
Sızılar sarmıştır her bir yanı
Sağnak sağnaksa ulaşan hisler
Alıp giderse bırakır anı
Ay Buluta Saklı
Şeytanlara taştır bizde ki ışık
Yanar geceleri sönmez her daim
Sonsuza uzanır sonsuzda naim
Kanar geceleri dönmez bir daim
Sevgide kusur yok sendeki ışık
Doğar her sabahta üstüne aşkın
Uzanır kollara yakınır baskın
Kurumaz toprağın rahmette taşkın
Ay buluta saklı toprak ki ışık
Gölgeler sıkışmış yağan yağmura
Esiyor her sabah doğan bu nura
Kapım açılmışsa gelir mi nara
Saklıda gözlerim sevginde ışık
Belimi bükemez uçan bulutlar
Karanlık yok olur çalınmaz udlar
Akıp giden benim zaman soyutlar
Aydınlık Bir Ufuk
Varlığın aleme sevgi doldurdu
Gülmeyen yüzlere neşe buldurdu
Nurdu ışıktı aydınlık bir ufuk
Gündüzler çok sıcak geceler soğuk
Örttü üstünü bulutlar gölge
Göründüler gözüne gören bilge
Ey canlar canı ömrümün cananı
Sana geldim ne olur beni tanı
Yalvardı yakardı yanına vardı
Yollar ona gitmez yolları dardı
Kumlarda sıcaklık yakan ateşin
Bulunmaz örneğin yok bir eşin
Kapında bekleyen usanmaz köle
Geceler çok uzun ömrümü böle
Uğrunda zamanım kalbimde coşku
Seni çok seviyor inan yok kuşku
Ayak Bağı
Sevgi demet demet yanıyor ocak
Dikende iğneler kanıyor ocak
Dikemez söküğün sanıyor ocak
Yürürken alemde hiç olmadım ki
Üstüme gelmeyin duruşum belli
Kelime yetersiz kuruşum belli
Dengini bulamam soruşum belli
Silerken elinde hiç olmadım ki
Sürünür toprağa ayak bağıyla
Görünür ufkunda durak bağıyla
Elimde sıkılır bilek bağıyla
Bilirken dilinde hiç olmadım ki
Sesinde titreyen üzgün sözüyle
Bakışın dalıyor düzgün sözüyle
Uzaktan uzağa kızgın sözüyle
Gülerken bilinde hiç olmadım ki
Barış
Sevgi ve kardeşlik dünyada güzel
Barışta mutluluk her şeyi özel
İnsanı öven derdine derman mı?
Savaşa çağrı barışa ferman mı?
Narına tutuşup güneşe gider
Barışın uğrunda savaşa ne der
Barışta kardeşlik savaşta tutsak
Güvende oturup huzurda yatsak
Dünya barışında ekmek elinde
Silahlar silahlar ahlar dilinde
Çiçekler gülüyor ateşe karşı
Yangın var içimde yanıyor çarşı
Yarışlar yapılır hizmet insana
Sevgiler insana her şeyim sana
Tutarak elinden karanfil uzat
Savaşlar barışlar sonsuza azat
Küçücük çocuğun yüzü sararmış
Daha güz gelmeden yaprak kararmış
Baharın barışı yazın güneşi
Götürün savaşı kazın güneşi
Barışta mutluluk her şeyi özel
Barışa naralar gerisi gazel
Bayrak
Yangın yeri var derinden otağında
Saraylardan yükselen duman dağında
Onlar figan eder şahin yuvasında
Kuşkonmaz büyümez hanların bağında
Gökler uçuşur ay yıldızlı güzelim
Bakıp yükseklere ihtişam süzelim
Sesleri gürler ovanın ortasında
Sönmez ateşin korkusunu sezelim
İçimde yücelir sevgisi kocaman
Onun olmadığı yerlerde duramam
Dalgalandıkça özgürsün arasında
Ey şehit sana başka bayrak saramam
Belli
Üstünde dünyanın sonsuza koşan
Bir at yarışında durağı belli
Gelecek korkusu sonsuzu aşan
Ömür yarışında budağı belli
Çekilmez sanma ki hazırlan kuşan
Bir haykırış yok ki sıcağı belli
Çifte ömrüm ayrılıkta buluşan
Gurbet acı şehir gözdağı belli
Git ve gel işte oraya doluşan
Yükselir feryatlar ocağı belli
Yol çekilmez hasret nazda kokuşan
Zaman son durakta toprağı belli
Titreyen zeminin üstünde şaşan
Ağında yolların uğrağı belli
Beklenmez yarının korkusu taşan
Sonsuza uğrayan yaprağı belli
Örmüş saçlarını hayat oluşan
Dönülmez tutunur şu bağı belli
Bitmez Dilekler
Diri çıkar mı hiç ölmüşse itten
Yoğurdu üfler yer yanarsa sütten
Gözü dönmüş böyle durmaz kasvetten
Adalet kardeşlik duyar hasretten
Sevgi seli karıştı dere boyu
Gökyüzü siyahlandı duman koyu
Çekerler aşağı gidemez her an
Durdurur hızını ademin soyu
Dindirir yürekler dönmez bilekler
Güldürür ardından bitmez dilekler
Oldurur olmazı atamaz her an
Uğrunda koşamaz gitmez melekler
Bulutlar
Semada uçuşan dağınık yollar
Uzansam bulutlar tutar mı dersin
Tutunur ipine havada şaşkın
Kazansam bulutlar satar mı dersin
Savrulur içimde rüya alemi
Hazansam bulutlar katar mı dersin
Şahinler yuvası yüksekte olur
Dayansam bulutlar atar mı dersin
Kartallar sevdalı bakışı derin
Uyansam bulutlar yutar mı dersin
Yücelerde insan dik başlı durur
Ozansam bulutlar yanar mı dersin
Tepeler tepeler uzun ve derin
Davransam bulutlar uyar mı dersin
Hızında ki aşkın duygular mı var
Nazlansam bulutlar kızar mı dersin
Ne zaman görünse güneş yakından
Hızlansam bulutlar azar mı dersin
Uyansam vecd ile durur mu dünya
Sızlansam bulutlar nazar mı dersin
Çıkılan merdiven gider yükseğe
Yıkansam bulutlar sarar mı dersin
Canan 1
Değirmenindir taşlar akmaz oldu yaşları
Buhar oldu akışlar eğik olmaz başları
Suyun akışında sen gönülde sen başta sen
Çekilmez dertlerinden doktor sen hasta sen
Harfsiz çıkan kelime yüreğe iner yavaş
Sürgündeki gönlüme firağa açar savaş
Sözlerinde sarhoşluk içinde var ki hüzün
Yapraklarında boşluk biçimde var ki güzün
Sessiz sensiz akışın yokluk var aleminde
Kimsesiz gider yolda çokluk var kaleminde
Hayaller yoksulluğu her gün can baş üstüne
Varlıktaki bolluğu her gün kan taş büstüne
Varlık hayal denizi görüp de dalamazsın
Darlık muhalde dizi serip de bulamazsın
Hilal aylarda çoktur gömülür ummanlara
Hayat koylarda yoktur gemiler umanlara
Duygular renk dolusu kırmızı dikenli yol
Birlik dirlik duru su sen doğru zindanı bul
Secde edip yücelir insan eğildiği an
Sende tedip güdülür yanmadığı an canan
Daracık zindan gider içindeki hayale
Şuracıkta gam keder döner divane hale
Canan 2
Değirmen ihtiyaçlı insan çak çak sesine
Hayat dolu muhtaçlı insan çak çak nesine
Gülüp geçme dur insan yüzünde bin bir biçim
Yanıp tutuşur insan güzünde bin bir biçim
Ne ağlar baharına ne güler yazlarına
Sonsuza paralellik ne dolar azlarına
Sonunda bir konuşma aydınlıkta hakikat
Gölgelerde koşuşma rikkat üstüne rikkat
Onda akıl birliğe yürür onda erliğe
Çoktan nakil dirliğe erer onda birliğe
Nazeninsin nazlısın halinden de pek belli
Ne kışımsın yazımsın gülünden de tek belli
Manaya nispet suret hey canlar kafeste ten
Yolcu alınca bilet hey yanar nefeste ten
Hal hatır sorma gönül kalmadı teselliden
Bal batır yorma yanıl gözler sulu selliden
Bu can miras bizedir akıp gider çağlayan
Yıkılır teras bizedir bakıp gider ağlayan
Bütün dünya bir oyun sevgiler dolu şehvet
Oyunu oyalayın övgüler dolu kasvet
Gönle hadsiz hesapsız aksediyor suretler
Hem sayılı sayısız nakşediyor sur setler
Cimin
Ciminin dağında
Dutu var bağında
Görüntüler güzel
Gitmez durağında
Pervasızlık ondadır
Yokluk onda sondadır
Üzümünde gözüm var
Üzümlü adındadır
He oğul gelsene beri
Çalışır da akar teri
Sultanlık ciminde konuk
Üzmezse er oğlu eri
Ciminde yetişirse kiraz
Alıp beni götürse biraz
İşte burda ben çarşındayım
Hey be insanı çekmezse naz
İkindide kaynaşır çarşısı
Dağlarla sıralıdır karşısı
Dereboğazı’ndan gelirse ses
Kirazda sevdalının aşısı
Canevine Düştü
Yavaş yavaş üstümüze yağan kar
Uykudan mı uyarır azar azar
Kasımda onun canevine düştü
Yağan kar sıradağlarda nazar
Eser gezer tepemizde uçuşur
Eğilmiş oradan gözümde üşür
Başımda dolaşan derinde pişti
Her yıl yedi dağa bir bağa düşer
Nazar et toprağa üstüne çöker
Çiftçi bu ayda tohumun eker
Karabulut buralara üşüştü
Dolar dolar alem gözyaşı döker
Kucak açtı dosta durdu yeryüzü
Yağana rahmet dedi güldü yüzü
Hayalinde sıcak yüreği pişti
Salar dağlarına uzatma sözü
Yokuşta yorulur durur mu hüzün
Gidilir düşülür yaprağı güzün
Sanın ocağında yüreği küstü
İstersen güldürün istersen üzün
Yukarlarda bu hava sert biraz
Karlar inince gökten erir az az
Eriyen bir şeyin dikilmez büstü
Sıcağı görünce dayanmaz biraz
Çıkar mı Dersin
Çalı taşlayarak çıkarmış tavşan
Olur olmaz işler başından savsan
Sonra huzurundan yanından kovsan
Durumdan vazife çıkar mı dersin
Dostuna yüreğin harman yeridir
Kem gözlü bakıştan kirden beridir
Eller de yavaşça onda seridir
Sunumdan vazife çıkar mı dersin
Durdurur akışı giden zamanda
Bir şey anlamadım yalnız durmanda
Topluma karışıp hayal kurmanda
Konumdan vazife çıkar mı dersin
Gelince aşkına meydanda durur
Susuz içi yanar dudaklar kurur
Yüzüne güleçtir arkadan vurur
Sonumdan vazife çıkar mı dersin
Çoğu Gitti Azı Kaldı
Çoğu gitti azı kaldı
Kışı gitti yazı kaldı
Bu yılda burda kal dedim
Kendi gitti nazı kaldı
Dere gitti tepe gitti
Nere gitti ipe gitti
Ömrün baharında dedim
Bindi gitti sazı kaldı
Ağlar gitti güler gitti
Bağlar gitti sular gitti
Hava kararınca dedim
Sildi gitti yazı kaldı
Değilmiş
Söyleyin dostlarım nereye gidiş
Bu son yolculukta kafamız iğdiş
Gidersen dönülmez tükendi bitiş
Böyle sanıyordum meğer değilmiş
Sen ayrılırken orda ağlamadım
İçinde duygular yer bağlamadım
Gülünce gülmedim var dağlamadım
Böyle kanıyordum meğer değilmiş
Gidersen unutma yanılma sakın
Şüpheden uzaklaş etrafın bakın
Mendilin ucunu görmezden yakın
Böyle tanıyordum meğer değilmiş
Değirmen
Asırlardır akar topalın suyu
Kaç zamandır aynı değişmez huyu
Çok derin yolculuk dipsiz bir kuyu
Gelip de köye durma demedim mi
Sonsuzluk öncesi duraktır yeri
Bakılmaz dönüşsüz gidilmez geri
Aklımı alacak gözümden feri
Bilip de köye kurma demedim mi
Tükenmez nefesi derindir sesi
Gitti gündüzleri bitmez gecesi
Ayrılık gönlünde gitti nicesi
Silip de köye sarma demedim mi
Yakar güneşinde durdun serinde
Bitmez yokuşlarda derdin derinde
Ayrılık bu sarar günün birinde
Gelip de köye varma demedim mi
Işıklar belirir gedik boynunda
Dostunu ararsan düşman koynunda
Kayıplar diyarı gider sonunda
Girip de köye kırma demedim mi
Güllerin bitkindir taşında senin
Yüzünde gülüşler siyahtır benin
Geceler karanlık beyaz kefenin
Serip de köye sırma demedim mi
Bayır ortasında olur değirmen
Suyu akar döner kalır değirmen
Öğütür zamanı bulur değirmen
Gülüp de köye sorma demedim mi
Yokuşu yolunda dereden sudan
Beylerin bağında sıradan sudan
Kuruyup dalında kıradan sudan
Kalıp da köye serme demedim mi
Öğütür taşları ömür deryası
Çekilmez dertleri kömür deryası
Bilinir bilinmez emir deryası
Salıp da köye verme demedim mi
Demir Tavında Güzel
‘Kasım ayı gelende dağları kış incitir
Aslı kamil olmayan her sözü baş incitir
Yüküm cevahirdir bil yıkmam boncuk hanına
Sarraf olmayan bilmez sanır her taş incidir’
Yolcu üstünde yolun düşmez gurbet içine
İnsan üstün görürse derde derman hiçine
Seni senden sorana handa seni yorana
Demir tavında güzel özündeki reçine
Dünya üstünde yürür görmez gerçeği gözü
Kulak kesilir taraf kesilir dilden sözü
Gölgelerden sır tutup koşar kıran kırana
Güneş tepemde yanık üflemezsen bu közü
Not: İlk dörtlüğün yazarını bilmemekle beraber
bir dostumdan dinledim.
Divane
Serilir beyazlar dağlara döşek
Örtünür üstüne soğukça kuşak
Bayılır kaplarsa taşar da gider
Hala tepelerde beyaz yumuşak
Sökülür buzlardan çözülmüş örük
Derdinden divane dolaşır yörük
Sayılır icaplar başar da gider
Bilmem ulaşır mı ayazda körük
Desen
Beni zinde tutansın
Ömrümde baharımsın
Filizlenmiş her çiçek
Koparılan dalımsın
Ben sen o biz ve desen
Zirvelerde zor olur
Aşkın kalbimde durur
Yürünmeyen yol olmaz
O olmazsa son bulur
Ben sen o biz ve desen
Sevgi derlenen bağsın
Çöreğimde sen yağsın
Miskler kokar yanım
Surlarımda sen dağsın
Ben sen o biz ve desen
Gitmesen de yanımdan
Sıcak gitmez kanımdan
Durmaz akar içimde
Bu can çıkmaz canımdan
Ben sen o biz ve desen
Dar Gün Biter
Dünya geniş gönül dar
Türkülerde sevda var
Tütmesinde son karar
Bir gün biter demedim mi
Gelip giden bir yüzde
Sönmez ateş ki özde
Bütün bunlar hep sözde
Sürgün biter demedim mi
Ağlama yürek acı
Sevda bende baş tacı
Varlığındır ilacı
Dar gün biter demedim mi
Dostluk
Oralara bilen gider
Gözyaşını silen gider
Gönlünüzün kalesini
Göremeden gelen gider
Derelerden akan sular
Bağın bahçen her tarafın
Göremezsen soğuk pınar
Gözün gönlün göçer gider
Dostluk denen o güzelim
Kötülükler bizden ırak
Gel bu diyardan gidelim
Sevgilerin gözden ırak
Dön Ağla Dur Ağla
Kini sevgisindedir söyler sevgisinde kin
İnsanlar ürkerse bu mevsimde olmaz ekin
Sendeleye sendeleye azar dertleri
Boyun eğmez ve uzak tutar namertleri
Gün olur hayran olur bu sevdalı duruşa
İnsan dikçe durursa muhtaç olmaz kuruşa
Yarış sana doğru olursa hedef belirsiz
Karış karış ölçerek bu noktaya geliriz
Nerde silen süpüren derdine pas getiren
Nerde içilmez sular geçip rahmet yetiren
Satır satır uzatsam kollarımı uzunca
Yazılarda çözümsüz yollarıma kazınca
Nazındaki bu işlem elem verirse bana
Gel sen beri dön ağla dur ağla yana yana
Düşlerim
İlkbaharın orda güller açar mı
Görenin gözleri ışık saçar mı
Düşünen aklımı yorar düşlerim
Durulmaz haldeyim gönlüm naçar mı
Taneler taneler ağlatır beni
Görünmez ufkumda bağlatır beni
Gidersem dönemem uzunca zaman
Ayrılık ateşin dağlatır beni
Düşünceler
Yüce yüksek şehirlerde
Akan suda nehirlerde
Gülüp geçer ömrüm benim
Şifası yok zehirlerde
Geldik şehrin ortasına
İnsanların alasına
Kavuşmak mı azdan aza
Gitme gitme balasına
Şehir güzel şehir serin
Düşünceler burda derin
Gelen gider dinlenmeden
Özleminde senin yerin
Şehir bizde köye hasret
Gel de sen içini kahret
Tükenmeyen zaman sandım
Gel de sen bu şehre sabret
Hadi gel gidelim burdan
İstemem ben evim kırdan
Olmasa da evhamlı yar
Kurtar mevla beni dardan
Eğil Erzincan
Gönül kuşu kondu güzel bağına
Bahar çiçeklerin bir başka Erzincan
Yığın yığın karlar yağdı dağına
Kışın ağaçların bir başka Erzincan
Yollar uzar tepelerin üstüne
Dönüşün ya nasip ya değil Erzincan
Görev ilgi velilerin üstüne
Terzibaba önünde eğil Erzincan
Kurtuluş çaresiz görünmez kısmet
Acılar belalar afetler Erzincan
Ağlayan gözleri silersin elbet
Acılar sabırlar hasretler Erzincan
Ellerin Boştadır Muradın Bitmez
Asırlardır akar suyu çeşmenin
Değişmez zamanla huyu çeşmenin
Pınarlar soğuktur akar ha akar
Mevsimler değişse suyunda yakar
Götürür içinden çıkılmaz yere
Bozmuş olsan tövbeni sen bin kere
Aşılmaz ufkundan ta uzaklara
Dikkat kesilir düşmez tuzaklara
Sindirir hayatın her safhasını
Değişmez görünür alır hasını
Soğuksa içilmez muradın gitmez
Ellerin boştadır muradın bitmez
Özleminde toprak var yanında su
Hayat çilelidir kurmuşsa pusu
Tasam var gamım var bendeki sızı
Hangi hayat belki çekilmez nazı
Erzincan
Arza can sundu bu şehirde insan
Türküleri yanık burda güzeldir can
Adını söyletmiş hazreti yezdan
Anadolu kokar sende Erzincan
Taşa verdi yanını toprak emdi kanını
Sılasına hasretle ona verdi canını
Duvarlar çökeğinde arabul beni tanı
Nasıl insan tanımaz bu arzda Erzincan’ı
Ortası bağlıktır etrafı dağlık can
İçinde gezene veriyor heyecan
Ömründe görmedi böyle bir mekan
Ayrılık zordur zor be Erzincan
Eserinde Varsın
Eseriyle övünen
Eserinde varsın sen
Derinden sevdirilen
Eserinde varsın sen
Zirvelerde taç olan
Sevgiye muhtaç olan
Derdine sertaç olan
Sevgiye muhtaç olan
Aşkı kalbinde duran
Hayalleriyle kuran
Saklı dostlar yaran
Hayalleriyle kuran
Eskici
Eski geçti yakınımdan
Çıktı o kılıç kınından
Senelerde insanlar var
Vurulmuş yatar alnından
Ölüm derim derde deva
Bilmek onun için hava
Gülmek kadar zor değildir
Dünyada çekilmez dava
Ben gidersem burda sen kal
Bulunmaz sende böyle hal
Sınırsız değilse bir şey
Dilime acı çalan bal
Ezgiler
Son sözlerimle dilimden düşen
Yürek derim o içimde pişen
Gözler söylemez rengin değişti
Sen neredesin bahçem ey gülşen
Elimde düğüm düğüm iplik var
Geniş dünyada yerim neden dar
Sözlerse üzmez dengin değişti
Aç kollarını yüreğimi sar
Varsın solmasın gülen çizgiler
Ağızdan ağıza can ezgiler
Özler seni mihengin değişti
Yakmadılar o gün ön sezgiler
Bu derdine derman ben olursam
Kaybettim onu bir gün bulursam
Bakışlar donuk sevgin değişti
Eminim geride ben kalırsam
Geceler
Odun at ateşe
Sönmesin de yansın
Giden yolcularım
Erkenden davransın
Sendeler geceler
Ay ve de yıldızlar
Çareler heceler
Aslından yağızlar
Durur gündüzleri
Karanlıkta düşer
Kurur gürbüzleri
Dar anlıksa düşer
Fırat’ın sesi
Fırat’ım akan su doğduğu yerden
Yatağından gitti vazgeçti serden
Akıntıda büyür bir yerde durmaz
Kimin var kimin yok kimseye sormaz
Otlukbeli Tercan Mercan Erzincan
Olmadı Fatihim olmadı Hasan
Kenarları taşlı yola bakışlı
Sevdalı trendir çimen nakışlı
Baharı görünce insanı çeker
Aldırmaz içinde çökertir gider
Başı dik Fırat’ın azgındır suyu
İçinde barınır dipsiz bir kuyu
Gözüne görünmez bilinmez huyu
Tarihten almıştır akılsız suyu
Bilinmez ne deli bağrındır senin
Hızına yetişmez tutmaz ki denin
Nice zaman aktı tahtında senin
Düzenin devranın bozmaz desenin
Yol boyu giderse aşarsa dağlar
Karasu yarası karalar bağlar
İçinden çıkılmaz rengin ve senin
Darılır insanlar bitmez küsenin
Ey Fırat’ım ey nehir ey karasu
Damlalar damlalar verin yara su
Kemah dizginledi orada durdu
Buraya selam ver melikşah yurdu
Akma akarından akma ki Fırat
Etsin bu akanlar içinde rahat
Gerçeğe Bağla
Toprağın rengine uygun yüzümüz
Ne ağlar kışımız ne de güzümüz
Soldurur derdine peşinde yorgun
Ayrılık hayatın içinde dargın
Sesler çoğaldıkça içinde ömrüm
Sorular sorulur niçinde ömrüm
Gidemez yolunda biçimde zaman
Duruşun asalet bakışın yaman
Açılır perdeler kalkar duvarlar
Hayat ki her daim bizi yuvarlar
Yetişir imdada bir yerde dursan
Hey olur olmaz sorulardan sorsan
Hadi böylece durma biraz ağla
Hayatı hayalden gerçeğe bağla
Gidersem Unutma
Ayrılık ateşi sardı yanımı
Durma tut dondur da dursun kanımı
Gidersem unutma fani dünyada
Uğrunda verilen tatlı canımı
Hatırla ağlatan uzun geceyi
Uğraştım çözmeye her bir heceyi
Yasaklı dermanın kurbanı olsan
Çözemezsen bari çöz bilmeceyi
Gidişte son durak yeşil boyalı
Erdemlidir insan yazma oyalı
Başında sarılı pembeler dolu
Yüceldi kaldırıp başa koyalı
Ne dersin kervana katılalım mı
Sonunda yabana satılalım mı
Yüreğinde öfke büyürse biraz
Gülmekten havana katılalım mı
Gitme
Sevine sevine seven varanda
Yolunda engeli bırakıp gitme
Derdine dermanı acil bulanda
Sonunda gülmeli dağıtıp gitme
Nehirlere eş ol akıp gidende
Sağında solunda sırıtıp gitme
Bulutlar yükseğe duman tepende
Ağrıyan yanımı koparıp gitme
Seninle yaşarım elinde ölüm
Dilimden düşmeyen sen alıp gitme
Sevincim yüreğim düzde dizlerim
Gözler yoruldu öyle bakıp gitme
Ay gökte sen güneşte kimler sıcak
Karanlıkta göğsüme akıp gitme
Gizli Bir Sır Var
Gizli bir sır var
Nazenin sokaklarda
Bizli bir sır var
Gezdiğin sokaklarda
Sende bir can var
Evrende eşsizlerden
Binde bir can var
Devrende eşsizlerden
Kanma su gibi
Uzanan dudaklardan
Yanma su gibi
Kazanan dudaklardan
Gizlilik
Gizlilik bir sırdır doludur bende
Gizlilik bir arınma yoludur bende
Başımın dönüşü sebepsiz devran
Gizlilik bir davranma soyludur bende
Göğsümün sıkışan derinliğinde
Gizlilik bir donanma huyludur bende
Derinlik okyanus deryalar deniz
Gizlilik bir sınanma haylidir bende
Yoksulluk denizi içinde azgın
Gizlilik bir yamanma kuludur bende
Sevginin seline kapılmış derman
Gizlilik bir usanma suludur bende
Durgunluk bendeki sonsuz yoksulluk
Gizlilik bir inanma puludur bende
Olmuyor sanmıştım güneşin ayın
Gizlilik bir kınanma doludur bende
Göze
İşaret eder kirpiklerin
Sevgilerdeki o yeri
Hani nerde sevdiklerin
Gidenlerse gelmez geri
Uğrunda ıslak görünür
Unutulmaz bildiklerim
Unutmam sende bürünür
Unutup da sildiklerim
Göze göze olur göze
Dönüşümle geldi göze
Eğer ki başlarsam söze
Gelirim ben orda göze
Gözlerim Dalıyor
Mevsimlerde başka yağmur kokusu
Kavuşmaksa toprakta suya hasret
Gözlerim dalıyor senden uzağa
Bana sesleniyor sen biraz sabret
Yükselir avazı sesleri ağır
Ey sevgili sevginle aşkı kahret
Gerçekler çok acı meyveler olur
Yemeden meydanda sen biraz hazzet
Çöküşün haberi yüzlerden belli
Giriyor kanıma sen öyle zannet
Mirası gülistan bize devretti
Gülüşlerinde gül aşkını gözet
Gidişte yoksun gelişin ne güzel
Gel de al beni götür ona ilet
Gurbet
Kaybolmuş hayatların
İçindeki hancılar
Gurbet içindeki acılar
Gurbet dolu sancılar
Kaybolmuş zamanların
İçinde o bocalar
Ayrılık içindeki acılar
Ayrılık dolu sancılar
Kaybolmuş çocukluğun
Ortamında bacılar
Dünyanın içindeki acılar
Dünya dolu sancılar
Kaybolmuş dostlukların
Neresinde taçlılar
Dostun içindeki acılar
Dosta doldu sancılar
Kaybolmuş kavuşmadan
Doruktaki heyecanlar
Duygu içindeki acılar
Duygu dolu sancılar
Gurbet Şehir Erzincan
Gurbet şehir acılı şehir Erzincan
Duygu yüklü çözülmez sihir Erzincan
Öncesinde gözyaşı sonrası hüzün
Erzincan çok küskün görünse de güzün
Sende soluk benizler bitkin yüzlerin
Depreme eş salladı dalgın gözlerin
Nerede Osman Ahmet Ayşe Onur’lar
Geceler korku dolu acı olurlar
Türkümüz adı bağlar tutar elleri
Nerde dostlarımız susmaz dilleri
Terzibaba dert yükü bitmez feryat
Orası son bir durak uzunca hayat
Ovasında bir kuş var ötüşü buruk
Kanadında gümüş var uçuşu buruk
Dağlara giydirilmiş kardan gelinlik
Ovada ne gençlik var ne de benlik
İhtiyar dünyanın nazında tecelli
Sızı dolu kalbin var yüzünden belli
Güldeseninle
Güldeseninle
Gülde seninle
Gül de sen inle
Gül deseninle
Haberci
Rüyamda bir ağaç vardı
Sahte zamanlarda sardı
Geçen ömrün her anında
Yollar uzunca ve dardı
Varlığıma teselli yok
Uğursuzluk bende mi çok
Haberci bir de son söyler
Yüreğime düşerse ok
Kanıp kalan eyleminde
Hemen bitmez söyleminde
Geldik burdan gidiyoruz
Ayrılık var eleminde
Hamal
Sırtındaki yük ağır adını sen bulmuşsun
Ha mal taşımışsın ha da sen olmuşsun hamal
Ha hamal olmuşsun sen ha da hemhal olmuşsun
Ha mal taşımışsın ha da sen olmuşsun hamal
Ha taşırsın günlerce uzar zaman çok yorgun
Ha mal taşımışsın ha da sen olmuşsun hamal
Ha hamal ha sürgünde de bitmezmiş bu olgun
Ha mal taşımışsın ha da sen olmuşsun hamal
Hasret Cana Yakın
Geldik gidiyoruz kimi ağlar kimi güler
Ömür dediğin şey zamanı ikiye böler
Sergi sergi dolaşıp ruhumda fırtınalar
Durmaz durdurulamaz bana yağan senalar
Gündüzler koşmasan da geceleri çok durgun
Geceler dinlendirmez artık ruhum çok yorgun
Zaman bende ağlamış gelip gitmek bilmiyor
İnsan soyuna çeker insan gütmek bilmiyor
Sevgi sorun girift bende gözümün nuru
Alışılmış bir hayat yıkılmasın gururu
Ben sonsuzluk işaretin birinci yolcusu
Dur ayrılma kal gitme sen içmesen acı su
Gidişte son yolculuk pahası ağır yükün
Duyulmaz sesler varsa alası sağır yükün
Ben bana uzaktayım dostlar bana yakın
Ayrılık beni de sardı hasret cana yakın
Hancı
Elinde çantası ustam o benim
Bakışı serttir tamdır güvenim
Yolundan dönmeyen çelik yürekle
Sızılar sevgiler bitmezmiş derim
Yürürken ihtişam bilge yürekli
Görürüz biz onu böyle sürekli
Kirlenmez yorumlar başında diklik
Hayatın işçisi dönmez bilekli
Bilge çağlarında hüküm sürersin
Gölge dağlarında yıkım sürersin
Sıcakta soğukta kış yaz güzelsin
Sevgi bağlarında sefam sürersin
Gelinmez bir yolun başlangıcına
Eğilmez başın var orda hancına
Sen böyle göründün nerde eserin
Bilinmez bu canda değme sancına
Hasret Çocukları
Ağlayıp inleme yüreğim yanık
Bakışında minnet durur karşımda
Hilal gökyüzüne ben sana tanık
Duruşunda mihnet kurur başımda
Hasret çocukları karşımda durur
Yolumuz çok uzak menzile gider
Kavuşmak çok uzaksa dudaklar kurur
Suyumuz çok uzak nazile biter
Gökyüzünde bulut yerde karınca
Akıyor her sabah doğunca güneş
Biliyor sonunda durur varınca
Kızıllık dostum salınınca güneş
Aşağılık yere saplanıp kaldım
Sürünüp peşinde uzunca yıllar
Acıyan ekmeğe sürülmüş baldım
Bürünüp özünde bozunca yıllar
Bana hırs veren hayata acı
Acısız hayatın çıkar mı tadı
Ne hoca dindirir ne de sen hancı
Sürükler peşinden kalır mı yadı
Heceler
Gündüzlerde gecelerde
Olur olmaz hecelerde
Gidenlere neler oldu
Bilinmez mi nicelerde
Kıştan sonra baharlarda
Bacalarda buharlarda
Erir gider sanılırsa
Gülünmez mi kahırlarda
Kanım sıcak damarlarda
Kayıtsızım kumarlarda
Orda burda bitti gitti
Duru rengi duvarlarda
Günüm acı günüm tatlı
Açılacak katlı katlı
Günler nerde gidenlerde
Geçip gider bizim atlı
Hiç
Merhaba ey esen seher yeli
Durur mu esmeden gönül deli
İncinir yapraklar ağır ağır
Duyulmaz sesler kulaklar sağır
Devran da döner etrafı taşlık
Akar yaşları kurumaz yaşlık
Uzanır günler acı zamanı
Dur karıştırma sapla samanı
Ağrılar artınca sabrın taşar
İnsan isyanlarla böyle yaşar
Ova üstünde atlı ve yaya
Bak ne de güzel dönmüş mü aya
Kalbin isyanı kendi içine
Sürüp gider mi kendi hiçine
Türlü sesler var duyar yanarım
Gülen hüznü ve seni anarım
Hileler Sardı
Can kulağı gerek tendeki desen
Vakitsizin durağında duran sen
Gönülde mezar derin kazarak gel
Türbe diksen de beklesen sen ecel
Bir bak gör diri iken atlaslara
Ne gamın ne neşen düşer taşlara
Zahirindeki süs gönlünde cümbüş
Dışı ateş yüzüne candan gülüş
Ansızın sarhoş içinde kurtlar
Uzun yorucu yol hayat sırtlar
Hileler sardı düzenbaz her taraf
Karardı morardı olduğum araf
Duyar duyar kanar tanır sesini
Ense de pişer tutar nefesini
Yalan yeminlere sığındı bir bir
İnsan bu ya masallara delirir
Sözün eğri özün eğri dur öyle
Yüzsüzlük meslek mi oldu sen söyle
Yüzde hiddet içte fesat her daim
Yedin ömrümü be yalanlar kaim
Ağızlar duasız gözler aldatır
Gizlice içinde saklarlar satır
Zıtlarsa zıtlardan kaçar kirlenir
Köpek postuna bürünmüş direnir
Hüzün
Çizgiler yüzünde belirgin her gün
Uçup gitti burdan uzak ellere
Bu kaçıncı kaçış sevdin mi bir gün
Kaçıp gitti burdan düştü dillere
Uzaklar yakındır dokun zamana
Kurup saatleri uzun geceler
Zaman değirmen öğütür yaman
Kurur dudaklar uzun heceler
Derin düşünce dünyalar derin
Ağlasan bitmez bu böyle gitmez
İki taraf ağaçlık havalar serin
Bağlasan bitmez bu böyle gitmez
Ne üzgün bir gün ne çok uzun
Kavuşur gidenler kavuşur güzün
İçimi kapladı kocaman hüzün
Savuşur gidenler kavuşur özün
Ilgın Ilgın
Nefesin sıcaksa baharlar kadar
Güneşe bakamazsa ah gözlerim
Kızıllığında alevli yangın var
Uzarsa gidilir bitmez sözlerim
Elveda demeden dalıp da gittin
Gündüzler geceden ayla ayrılır
Ufukta kaybolup yanımda bittin
Her gece güneşle geceye sarılır
Ilgın ılgın yürüyüş neden böyle
Ayrılıp uzağa yoksa kalmak mı
Dermanımsa sendedir haydi söyle
Hayat kaybettikçe tekrar bulmak mı
Ilık Ilık
Habercisi sen oldun geldiğinin
Gök gürültüsünde rahmetin saklı
Düğüm düğüm haklıysa bildiğinin
Kavuştuğunda ne söylerse aklı
Çiçeklenir her yer açar bembeyaz
Yüzüne vurmuş gülümsemen belli
Aldırma kırmızı karanfile yaz
Sözlerinde olmuşsa pınar seli
Ilık ılık sıcaklığında baharın
Ben uçuşan rüzgarlarda ağlarım
Bilmem gelecek mi ne yapsam yarın
Olmazsa yüreğime taş bağlarım
İdrak
İnsan bu fırsatlarla her daim olur
Adil olmayan sonunda acı bulur
Esaretten kurtulur acıdan tadan
Tarih gelir de yol yol olur atadan
Küçük çocuklar bile anlar nurunu
Yaşamayan ne bilir dünü yarını
Hekimler anlar idrak eder devranı
Yol çıkmaz sona gider durdur kervanı
Sırlarla dolu güneş ışıklar nerde
Anlayan kalp akıl almaz mı serde
İlaçtır insana yarınlarda zaman
Bilse neler vermez nefesler ne yaman
Sırtında kamburun gitmesi nasıldır
Öylesine söyle kırmızı asıldır
Yalnızlık denizinde benlik yüzünde
Sözde insan bu var sayar her sözünde
İnsan
Boyuna bak boyuna
İnsan çeker soyuna
Kar
Elif elif üstümüze yağan kar
Bir titreme gökten aşağı akar
Kar yağar doğa donar insan bakar
Kışlarda insan ömrünü yakar
Tane tane düşüyor orda eriyor
Her yer karanlık her şey geriyor
Uçuşan beyazlık yerleri seriyor
Kışlarda insan kalbine giriyor
Azar azar düşse de bizi incitmese
Geldi havalara bari gitmese
Uzun gecelerde nefes tüketmese
Güvercinler kanatlanıp naz etmese
Uçtu uçtu havada yerlere selam
Uzadı muhabbet uzadı kelam
Gitmezse kaçışan başımda belam
İsterim o halde sıcağı bulam
Karasu
Bir yanım gülerken bir yanım ağlar
İçinde akan su karalar bağlar
Gülüp geçemezsin dosta düşmana
Selama durursun korkak hasmına
Sönmezse ateşin durulmaz suyun
Sende kavga bitmez bu eski huyun
Ölümsüz akıyor suyunda benlik
Bilinmez sesinde bulur güvenlik
Bağında bahçende sular akıyor
Bakışın bir başka yürek yakıyor
Doğrulur her gece ufka yürürken
Bakamaz derdime sende görürken
Kartallara eş akışta çırpınış
Her vadide sesler akşam kapanış
Sürekli içinde sonsuz yürüyüş
Aktıkça yokluk içinde çürüyüş
Sen karasu gelinler kadar yaslı
Azgınlık coşkunluk rahmettir aslı
Akar ovasına böler dağları
Acılı yürek ağlatır sağları
Yaşlıdır sürekli sende vadiler
Soğuk sular karasuya geldiler
Sular üzgün asırlardır matemsiz
Dur mu denir asırlardır o gemsiz
Kenarlar Yosun
Kaç bayram geçti gurbete gideli
Bir ömrü netti rüyaya gireli
Zamanı eskittim arşın çoğaldı
Oturmaz sanın meraya gireli
Yaşamak güzeldir derdin içinde
Sürüp gidemez sefaya gireli
Bir havuz başında gözünde yaşlar
Bakarken gölge havaya gireli
Kemirir sularda kenarlar yosun
Kesilir nefes oraya gireli
Hayatın sırrıdır eğilmek olmaz
Denizler durmaz karaya gireli
Yokuşlar yoruyor yürünmez yollar
Duruşun yaman naraya gireli
Bilinir bilinmez kördüğüm çözmez
Çözülür sabah yaraya gireli
Akşamda sabahta gün batımında
Bilinir gelmez oraya gireli
Kendine Ağla
Fani ayrılıklar ruhumu gerdi
Ateşle birlikte suyu da verdi
Durgunluk anında hiçinde döğün
Ezildi gerildi yerlere serdi
Kısmeti saman çöpüdür hırsı dağ
Azar etrafına üzer diri sağ
Savurur yanında içinde düğün
Rızıkta tuzak etraf ayakta bağ
Sensin başkalarına ağlayan göz
Kendine ağla kendine söyle söz
Kararır akışın hiçinde göğün
Dökülür yaşları o an söner köz
Köylerin Güzeli
Sensin ey köylerin güzeli
Kırları çiçekle bezeli
Ben köyümün belki velisi
Toplansınlar kırkı ellisi
Uzak gelir bahçeden sesi
Anlat köyü yoktur ötesi
Taşım toprağımsa köyüm var
Gel böyle aç kollarını sar
Gitmesem de tütüyor yanı
Özleminse kalbimde kanı
Ordasın hala saf ve temiz
Güzeldir köyümüz beldemiz
Toprak yol uzar çakıl çakıl
Kıvrım kıvrım yollara takıl
Yaylada yayılır sürüler
Mevsimde sayılır sürüler
Kirden arınmıştır pınarlar
Kötüyü burada kınarlar
Kına yakar bayramda eline
Bağlamış kuşağı beline
Uçar havalara orada
Şahin kartal olur arada
Çok uzaktasın benim köyüm
Sana can dayanmaz bileyim
Köylüm
Senelerce yandım sıcaklığa kaldım
Sularına kandım dağlarına saldım
Önce sen çiçektin ben çilede baldım
Dereler tepeler uzaklara daldım
Arılar ülkesidir taşı toprağı
Etrafına yükselir güzeldir dağı
Zümrütlü tepeler çiçeklidir bağı
Bu mevsimler diriltir ölüyü sağı
Bugün pazartesi insanlar koşuşur
Köylülerin kokusu burda buluşur
Doğanın da sevgisi böyle oluşur
Yürekler köylümde böylece kavuşur
Merhamet
Merhametin aşkı ömrümü yedi
Ağrımaz başımı ağrıtma dedi
Rahmette sınır yok sınırsız verdi
Uyanlar emrine sonsuza erdi
Bulutlar deryası gökyüzü derin
Havada sıcaklık başımız serin
Bahara rahmeti derdini verin
O zaman secdede vuslata erin
Bulunur başımda rahmet elleri
Varılır taşına yaştır selleri
Kırılır kalbiyle kopar gülleri
Zikirde yorulmaz aşkın dilleri
Serilir yollara uğrunda onun
Tutunur emrine bu mudur sonun
Çekilmez dertler ağırdır tonun
Gitmezse bu elden tepeme konun
Nerde eğilirse rükuya dikkat
Kalbinde itaat içinde rikkat
Gerçek bir söylem ki dikkat hakikat
Yaşarsa dünya da çekemez kat kat
Kapılar vurulur geliyor sesler
Avazı yükselir alır nefesler
Tutamaz insanlar kapar kafesler
Zikirle yücelir kalbini besler
Nağmeler
Akıyor yüksekten şelale
Bak getirdi beni ne hale
Sarkıtların duruşu lale
Kirpikleri alma sen kale
Havada kesişen bu nağmeler
Bedeni nakışlı döğmeler
Nurlar yağıyor su üstüne
Acele etme sen dur hele
Sıra sıralar uzanırlar
Yürürse görür kazanırlar
Nakışlar
Kamburu çıkmış sürgünde dünyanın
Yükü ağır sırtındaki yaranın
Öyle çuval çuval doluysa gelen
Çıkılmaz sokaklarda sendeleyen
Yaşı ağır taşı ağır baş ağır
Avazın çıktığı kadarsa bağır
Gözüm gündüz geceden sonra gelir
Halin nice cümle insanlık bilir
Kilimlerde sen nakış nakış yol yol
Sahi ağlamayan ben miyim ayol
Kalemle çizilmiş renginde desen
Hislerimde sen varsın ya gülde sen
Dünyadan çıkıp rüyama gelmesen
Ilık ılık rüzgar içimde esen
Köpük köpük coştu bulutlarda yar
Nerdesin kızıllığında ufkun var
Ney
Sallanıyor ağaçların dalları hey
Üzerine düşüyor sarı yaprağı
Mevlana’yı anma günlerinde bir ney
Seslendiriyor semavatı toprağı
Nükte
Nükte ve zarafet sevgide önder
Gülüp aşka gelir gözler önünde
Gözünde fark etmez özüne dön der
Duygular yığındır sönmez içinde
Varlığında bir bir açarsa güller
Varlığı ilgiye sevgiye bağlı
Anlatır çevreye susarsa diller
Varlığı bilgiye övgüye bağlı
Dostluğu bellidir yürürken onda
Gidersen unutma sen gülen adam
Bitmez arkadaşlık bitmez bu handa
Dön gel ufuktan kararmadan akşam
Otağ
Bu beden ruha bir otağ
Bu dağlar gönüldeki bağ
Dalgalanır içimde gün
Artık hayat ne bal ne yağ
Kükremiş aslan bak nerde
Akşam sabah düşer derde
Azgınlık biçimde öğün
Akıl fikir yok ki serde
Öğretmenim
Çiçeklerin dilini
Bahçelerin gülünü
Bana uzat elini
Canım öğretmenim
Terbiyede edepte
Sonsuzluklar sürüp de
Gidildikçe hedefte
Benim öğretmenim
Bizi sever düşünür
Öğrenciyle övünür
Gelecekte görünür
Sensin öğretmenim
Şarkılarım hep senin
Sevgilerim eserin
Kitapların defterin
Bildim öğretmenim
Öteler
Devrilir yokuşlar buzda devrilir
Beliren nakışlar yazda kavrulur
Elinde kalemi nazda savrulur
Toprağın sesinde hazda sivrilir
Nazında buluşur gözünde toprak
Dalında kurursa kışında yaprak
Balında olursa arında kıvrak
Tadında tuzunda dilinde kurak
Bulunmaz öteler bende oralı
Yanımda besteler sende soralı
Yıkıldı desteler olmaz kuralı
Sonunda küstüler bilmez duralı
Öylesine
Yangın yerine döndü mangal gibi yüreğim
Bir elimde geçmiş diğerinde geleceğim
Rahmette gözyaşı her yerin renginde boya
Ateş bu hiç her yerde doyar mı akan suya
Taşınır gövdesi ateşin her zerresine
Başında dönen ben değil dünya öylesine
Zincirlerde halkalar asıyor tavanlara
Ateş bacayı sardı su dökme savanlara
Sıcak sımsıcak hava turlar atıyor serde
Şifa rahmet kaynağı sendin deva her derde
Benim muradım kaldı dünya ömrüm çilede
Ağaran saçlarımda rengin hayat hilede
Gitti sen geldi ben o biz siz birlikte onlar
Hey be bekle de gör ne zaman gelirse sonlar
Sirkeden yüz olmaz eskirse sönmez o zaman
Ateşin dağlarda lav çıkar kalbinde yaman
Duasız perdeler amansız aşksız mı olur
Geceler çok uzun hadi be içinde bulur
Ne zaman yönelsen hakikat güneşe doğru
Üstüme devrilense hayal endişe soru
Silinen savrulan dünyalar sevgiden sitem
Bilinen susulan görgüden övgüden elem
Özgürlük
Sine sine yağar rahmet üstüne
Aylardan ramazan dönemem düne
Bekliyoruz akşam döner mi yine
Uzanır gündüzler sunar bir güne
Kırılır sevdalar gözleri yaşlı
Ayrılık hüzünlü sözleri taşlı
Olur mu demeden düştün derdine
Durursa karşımda kartal bakışlı
Özgürlük duruşun selvidir boyun
Yürürsün meydanda bu eski huyun
Aldırmaz kimse aldanır merdine
İçilmez suları derindir kuyun
Yolun sonu elbet dayan be durma
İyilikler düşün kötülük kurma
Beş yüze alamaz alırsın bine
Geçilmez suları zahmetle varma
Ne olur ne olmaz zaman akışın
Mendili elinde dönüp yakışın
Meydana inip de kalırsın dene
Parlar özleri üstünde nakışın
Padişah Sırrı
Zerre zerre oldu hayat yarıldı
Bu alemde kim dostuna darıldı
Boşa mı çıkacak bunca deveran
Başta insan bu aleme sarıldı
Padişah sırrıdır saklıdır bizde
Gözümde nice fer derman yok dizde
Bir sona adımdır bizdeki seyran
Bir sona yaklaşır mevsimler her güzde
Yiyenler içenler göçüp gidenler
Durur mu içinde hırsı güdenler
Davranır uzağa yetiş kayıran
Doğruyu bırakıp yanlış edenler
Toprakta sırlar var ruhuna uygun
İçimde terazi kalbime soygun
Açıkta kalamam senden ayıran
Ağrıyan yanımda seninle doygun
Dünya karanlık bir daracık kuyu
Değişmez öteden eskimez huyu
İnsanda emeği seven kayıran
Yayılır ışığı rahmetle suyu
Pusu(Sağnak Sağnak)
Sana duvardır ama onlara kapı
Nerde eskiler derdi durur mu yapı
Taşı taş yapar mı gönlündeki değer
Unutmaz insan bilir özünde eğer
Aynaya baktıkça yürür mü hayalin
Alem perişan sen perişan ne halin
Tanelerden olur dakika ömrümde
Akıp gider zaman akar mı tenimde
Nakışlar sessizlik sensiz çilesidir
Pusular gizliyse hayat hilesidir
Çokluk yokluğa gider teklik sendedir
Kaçıp gitti birer teklik bilendedir
İki alemde kapı gelip gitmeye
Bu alemde tek gidiş gülüp gitmeye
La havle der sabırla tesbihi çeker
Sabır sabır derse yar fırtına eker
Yoldaşı usanmaz olsa da barınak
Konar göçer yağar eser sağnak sağnak
Rahmet Yaşları
Aktı gözlerimin rahmet yaşları
Feryat ettiklerin gurbet yaşları
Kazınır yüreğe tutunur daldan
Pişer gittiklerin şerbet yaşları
Dayanır zamana birlikte kuvvet
Güneş diktiklerin seyret yaşları
Gücünde var ise gözünde ışık
Geçer bitiklerin hasret yaşları
Özünden fışkırır ruhuna siner
Çeker tetiklerin yar et yaşları
Ellerin alnında canan narında
Gelsin sevdiklerin devret yaşları
Ruhum Saat Kuruyor
Sende buldum bu anı
Sızlar ruhumun yanı
Dar gündür gelir geçer
Bitmez sanılan kanı
Ellerim bir duruyor
Ruhum saat kuruyor
Zor sandığım her şeyi
Zaman kıvrak buruyor
Saat kurdum hayale
Zaman geldi bu hale
Gelmez sanırdım geldi
İşler O’na havale
Duyulur gelir anım
Soğukta donar kanım
Yanmaz sanmıştım ama
Ağrır bitkin her yanım
Sabır
İnciler saklıdır gülen yüzünde
Kalmadı sabrı şu giden hüzünde
Taş taş üstündedir kalemim yazar
Kurulur durağa mezarın kazar
Denizin dibinde yosunlar tutar
Küçükleri büyük balıklar yutar
Kare kare köşe çiğ bir ifade
Hayat acımasız ama çok sade
İlmik ilmik işliyor sınavını
Zaman yutmak için bekler avını
Ne sabrın bir son ne tahammülü var
Yaşarken zamanı başından savar
Sabırda bir son var o da sonsuzluk
İçtikçe gidecek bu son susuzluk
Sahi
Sahi seninle nasıl oldu
Gönlüm sende ferahlık buldu
Coşku heyecan fırtınalar
Kalbim senin sevginle doldu
Sahi yazamamsa çizemem
Sensiz bu alemde gezemem
Kum tanecikleri kadar çok
Olsa da hiç duymam sezemem
Sığınak
Gözlerinde güz eli
Gözlerden bilinmeli
Kirpiklerde yel olan
Ayrılıkta el olan
Bağda çiçeğim benim
Sözlerin kalbe işler
Sendeki yürüyüşler
Çiçek demem incinir
İncelik onda olur
Bağda çiçeğim benim
Özünde açan güller
Gözünde akan seller
Bunları dermek ister
Anlamlı gülüşlerde
Bağda çiçeğim benim
Özlem dudaklarda şiir
Bunlar içimde derin
Gölgen bana sığınak
Dağlardan yüce başımda
Bağda çiçeğim benim
Sillesi Ağırdır Kaderin
Yeller eser şimdi yerinde
İnliyor acılar derinde
Gül beyaz olmuşsa nazenin
Bağlar çiçeklere bezenin
Serzeniş düşerse kalbine
Feryatların yükselir bine
Her daim söylerim halimi
Geçer ömrüm büker belimi
Sarı kırmızı siyah yeşil
Bak hele vay be yeni nesil
Sillesi ağırdır kaderin
Belki acılarda çok derin
Ağır ağır siner düzlüğe
Kelimeler döner sözlüğe
Uzar yolculuklar bu handa
Sende değil hata uyanda
Sofi
Askersiz savaşsız galip gelende
Akılsız fikirsiz dalıp gülende
Düşünür geçmişi gelecek ne hal
Arzular birleşir salıp gelende
Yüreği doludur boştadır eli
Sıcak temmuz ayı gölgeler nerde
Esiyor yürekler aklımız serde
Yoldaş yolunda mı gelecek ne hal
Düşüne düşüne düşürdün derde
Yüreği doludur boştadır eli
Çokluk denizinde yalnızlık bende
Çoğalır sayılar gerçek bilende
Güneşin kusuru gelecek ne hal
Dostun bahçesinde orda ölende
Yüreği doludur boştadır eli
Dağılır tepesi yüksek yerlerin
Yüreğinde yara duran erlerin
Güzellik alemde gelecek ne hal
Baktım diyarına onda birlerin
Yüreği doludur boştadır eli
Hizmetinde sofi yaşarken ölü
Hocalar yaşarken mayalar gölü
Aynı hesaptalar gelecek ne hal
Mayalar tutmazsa kırılır gülü
Yüreği doludur boştadır eli
Son Yolculuk
Ayrılık ateşi bu son yolculuk
Batmasın güneşi olsun yolculuk
Adım adım büyür yüreğim desen
İçine attığın sözünü yesen
Fasıl fasıl aralar derde derman
Benim için önemli sözde durman
Arkası gelmezse seslerin biraz
Bağlar yollarımı dağladı maraz
Sardı yüreğimi senin bakışın
Büktü bileğimi senin nakışın
Deryalar içinde akar suyunla
Baş edilmez sende senin huyunla
Elindeki çiçekler demet demet
Ben dönüyorum sendeki nedamet
Uğruna dökülen yaşlara yazık
Çekilmez yalnızım tükendi azık
Ağaran saçlarım güler yüzüne
Çevirir baharı sıcak hüzüne
Gelince kalbine düşer ateşin
Ulaşmak zor ama yok ki bir eşin
Bitmeyen sözcükler değerler taşır
İbrahim ateşi söner yatışır
Karınca ağzında mesafe uzun
Kurulmuş bir pusu gelinde bozun
Zamanı dilimle uğruna sığın
Aşkınla hüznü her tarafa yığın
Muhabbet yerinde ömrüne gider
Aşkın var derinde olmazsa heder
Sözlerim Tutsak
Şehrin dumanları yükselir sesi
Nicedir bulunmaz bilinmez nesi
Sorudan kaçar mı sıcak nefesi
Görünür görünmez aç iskelesi
Sabah ezanları kuşlar ötüyor
Akşamdan bekleyen ateş bitiyor
Bacasız evlerde duman tütüyor
Görünür görünmez alıp katıyor
Sabah karanlığı akşama düşman
Dünyada yaşayan insanlar pişman
Boşuna yorulma faydasız koşman
Görünür görünmez bilinmez taşman
Gözünde büyütür yüzünde beni
Giderse kumları kalırsa deni
Eskimez sevgiler yaşıyor yeni
Görünür görünmez arar mı seni
Güneş titriyor üstüne doğmaz
Sevgiyle alıyor hırsıyla boğmaz
Üstüne rahmettir karları yağmaz
Görünür görünmez dünyaya sığmaz
Yüreğim ferahtır gözlerim tutsak
Kanıyor içimden sözlerim tutsak
Söylenmez çaresiz özlerim tutsak
Görünür görünmez közlerim tutsak
Sultan
Sen ki gönül bağında gül deren
Gönüller sultanısın sen eren
Dağılır kopar koşar da gider
Gönül meyvelerinden de ceren
Kalbi açık tutup yola seren
Üstün her zaman gönlünce veren
Yayılır toplar aşar da gider
Uzar aralar ipini geren
Serçe bakışla kartal gideren
Duruşunda hep aynı gösteren
Kayılır zıplar yaşar da gider
Ömrümü yiyip sensin bitiren
Suya Kandı
İçti içti suya kandı
Derde düştü oda yandı
Görünen için bilinmez
Sevdalanan biri sandı
Dur dur durdurma durma dur
Ömür kısa fikir bodur
Özlemim senin içinse
Tatlı tatlı akan sudur
Büyür büyür uzar gider
Zaman bende akar gider
Orda derim için hiçlik
Geldi bana yakar gider
Sekip sekip sendeler yar
Akıp giden pınar arar
Doruklarda acı çekmez
Sorup sorup kündeler yar
Geçip geçip gidenlerden
Ufkun açıp güdenlerden
Derman bulmaz acı çeker
Çaresizlik edenlerden
Sayfa Karalı
Şehla gözlerinde sevda yazılı
Gönül özlerinde aşkın kazılı
Adın yazılmazsa sayfa karalı
Gitmesen sormaz mı olmaz oralı
Kalbinde atışlar sende durulmaz
Islanan nakışlar sende sarılmaz
Gel desem gelmezsin yerin çok uzak
Ellerin vermezsin güllerde tuzak
Ne olur düşürme burda dillere
Sersemler üşürüm girme sellere
Derinden yaralı kalbimde sancı
Çoktandır saralı kalbimde hancı
Secde
Yorgun dünyaların insanı olsan
Hasretim yarına sonraya kalsan
Ağlatır sızlatır ömrün her anı
Korkuyu ciğere içine salsan
Giderim diyardan yürür giderim
Paha biçilmezse budur ederim
Görevim bitiyor düzde yürürüm
O zaman şevk ile nefsi güderim
Başımı secdeye koyduğum anda
Yücelir yükselir tansiyon kanda
Gökler ufuk ufuk açılır perde
Kıyama kalkınca ellerim yanda
Sesim perde perde uçuşur derde
Ağlamaz oldular gözlerim nerde
Başımda sarhoşluk aklımı çeldi
Ey aklım nerdesin aklımı ver de
İçimde sızlayan günah yarası
Ağzında tövbesi budur darası
Bağırır yükseğe derdine derman
Kavuşur o zaman dardır burası
Sen Büyüdün Yavrum
Dalında yaprağı kurumaz yavrum
Yolunda sıcağı duramaz yavrum
Sen büyüdün ben de ağladım yavrum
Sen gülümdün ben de bağladım yavrum
Vakit geldi saat zaman ne yaman
Ayrılık bu gidiş ortam toz duman
Gitmek hüzün gurbeti sende buldum
El sallarken orda yanında oldum
Dünyalar dolusu küçük rüyalar
Yüreğimde sızı buruk sayalar
Gel yavrum unutma burda evini
Biraz kal kabul ettim davetini
Açık yüreğimle uğurladım yola
Kollarımda sıcaklık selamet bula
Artık bayramlara kaldı kavuşma
Beni özletme ayrılık konuşma
Şelale
Göklere yükselme başında duman
Savrulur aşkına dağınık saçlar
Şelale bakışlı gözleri yaman
Durulur aşkına doyunca açlar
Helezon çizer duygular yürekte
Kurumaz pınarlar yaşlı bakışlar
Büyütür içinde solmaz çiçekte
Hüzün ve sen yüreğimi nakışlar
Uğrunda süzülen kartal uçuşlu
Ya gelir ya gelmez burdan gideli
Hazanın başında titrek bakışlı
Ya sever ya sevmez elden gideli
Şevki
Şevki kaçarsa sende dostum şevki
O zaman sen bulamazsın bu zevki
Vecd ile eğilirsin beş paraya
Bitmezse adam alırsın araya
Sözün başın dik durur ümeraya
Yemezsin hem bakmazsın numaraya
Doğrulursa her gün yolun oraya
Yürümez gemi oturdu karaya
Şevki bu dönen dolaplarda şevki
Bin birse suratlar kaçırır zevki
Taht
Aşkın beni boydan boya
Yıkamışsa doya doya
Sen gidersen bu gönülden
Gönlüm tahta kimi koya
Taht ve Baht
Taht kılıcı gidince
Baht kılıcı çekilir
Ümitte korku bilince
Salt alıcı çekilir
Meydana çıkar gizlilik
Kaydına takar çekilir
Gökler yağışsız yer ezik
Ardına yakar çekilir
Nice sultanın kaygısı
Himmette durur çekilir
İnce aradan yazgısı
Hamiyet olur çekilir
Tekrarı Yok Hayatın
Gidenler geri gelmez haberin var mı
Soranlar oluyor mu yerin dar mı
Saçlarında akların ser’in kar mı
Olamam duramam ateşin nar mı
Tekrarı yok hayatın bu mekanda
Durulmaz öfken de olsa bu handa
Yol menzil hedef hancı koşar yolcu
Dostum sen kal bu alemde bu zanda
Giden bir zaman mı yoksa ben miyim
Menzil varılamazsa güven miyim
Gönül dost sıla arkadaş yolcu
Geçme candan zamanı döğen miyim
Ömre bedelse geçenlere ağla
Başımda tüten duman onu dağla
Olmaz yaman durmaz kurnaz bu yolcu
Ölülerdense fatiha sağlara
Teselli Yok
Aşkta indirim yok ferman yazılmaz
Aklın yolu birdir yürekten kazılmaz
Açmadı kelimeler ara uzadı
Teselli yok ki ne zamanda aradı
Tutmadı elimden kuşlar yuvasında
Bekleyen oldum saçların arasında
Zaman geçmeden bulsan özlemim nerde
Kavuşmak yakınlara efkarım serde
İnlerim geceleri damlalar damlar
Unut heceleri anlamaz adamlar
Hadi ben düştüm perişan pençesine
İnsan bu işte yenilir öfkesine
Tepemde Sirenler
Her kötü huy olsa bir diken
Rüzgâr ekip fırtına biçen
Ömür kaygısı gelip geçen
Sinirler zorlar sınırları
Sabır zorluyor sabırları
Tırman ha tırman bayırları
Kuvvet dizde yere değince
Rahmet yağıyor ince ince
Ağlarsın birgün geç gelince
Hece hece uykusuz gece
Tepemde öfke bu nedir sence
Laf söyle el uzat gence
Sözlerin var yürekte yara
Hızır gelmez düşmezse dara
Başım dönüp oluyor sara
Dönerse dünyam yavaş yavaş
Sinerse yaman doludur yaş
Çöker ne göz kalır ne de kaş
Tepemde ötüşür sirenler
Kalbimde kırıklık görenler
Ağlayın durmayın erenler
Uçurtmalar
Uçurtmalar var güneşin kızıllığında
Sıladan varsa mektup dosta doğru yürüyüş
Uçmada havada bu kışın kızıllığında
Elinden tutup kaç karlarını kürüyüş
Kamburu çıkmış söyle duramaz zalim dünya
Kahrını çekemem feleğin ağırsa yüküm
Döner döner devran döner başım geçmez dün ya
Senden gülüşleri deremem ağarsa yüzüm
Ellerim çağırır ey yürek sana ben yakın
Son durak giderse ilginin yüzünden gider
Usanmaz uslanmaz vicdanın çevrene bakın
Ne olur verme zamanımı etmezse heder
Hayatta sırlar perdeler girifttir bende
Ne görsem ağlamam yarınlar gözümde serde
Yalvarsa açılır kapılar hırçınlık sende
Dururum gülerim söylerim sözüm her derde
Unutulur
Övgüde yücelir yüksek bir yere
Denginde yol olmaz akıyor dere
Bu masraf işlenmez düştü gidere
Kırgın biter unutulur bu yüzler
Yolcu olmaz ki bu garip handa
Adını anınca gider bu yanda
Çoktan uzaklaştı sen böyle sanda
Durgun biter unutulur bu sözler
Uzaktan Uzağa
Düşünüyorum o halde vurgunum
Azgın akan sular kadar durgunum
Düşünce kalbine derin ayrılık
Durana yürüyene de dargınım
Hakikat düşünce serin ayrılık
Bakarken görmeyene de dargınım
Düşünde düşünce verin ayrılık
Satarken yarana içten sargınım
Düşteki düşlere erin ayrılık
Yakarken sarana içten vargınım
Düşüne düşüne varın ayrılık
Uzaktan uzağa duran dargünüm
Düşünüyorum o halde vurgunum
Azgın akan sular kadar durgunum
Ustam
Alnında çizgiler her sabah yürür
Bazan sakin bazan öfkeli durur
Otuz beş yıl çilingir ustalığı
Aynı kalmak onun alışkanlığı
Kirli elleriyle sessiz başladı
Bazen nazla anahtarı taşladı
Ak düştü saçlarına güzel ustamın
Nasırlı elleri özel ustamın
Kirli elleriyle kapıyı açar
Etrafa yüzünden nurunu saçar
Gitmeden bu elden işinde olur
Geride bir miras sevgisi kalır
Varlık ve Yokluk
Hayata ruhunu vermiş yalın taşlar
Secde etmez yanlışa eğilmez başlar
Sek sek yürüsek de hiç de eğilmesek
Pencerem ah pencerem akıtır yaşlar
Tek tek sökülmezse de gayri yoksulluk
İsyanlara çağırır böylesi kulluk
Devrandır bu dönerse tersine her şey
Yok olur varlığında yok olur bolluk
Sevinçten neşeden uzaksam eğer
Yasalardan tasadan kaçarsam değer
Sayfalarca anlatsa gitmez kederin
Kalıcıymış bu yokluk böyleymiş meğer
Yansımalar
Alemde var olan bir vehim bence
Aklıma gelir hakikat denince
Gökten başımıza inciler yağsa
Tutuşur kalbinde rikkat denince
Süzülür yanaktan damlalar bir bir
Damlalar bir bir denizden gelince
Üstüme yığılır bu yansımalar
Zannımca haklı çıkacak gülünce
Sırdaş topraklarda gönül yarası
Telli duvak sanar yola alınca
Sırtında taşımaz bilgi denince
Kelimem açık kılıcı yalınca
Hacimde çok küçük manada büyük
Devlerin yanında küçük kalınca
Serbest kalmadı bırak dağlara
Nefsini bırakıp arza salınca
Uçurur elinden hakikat zannım
Hayalin terk eder ilme dalınca
Sağımda solumda başka yalancı
Durdum saraylarda köşkü bulunca
Yarasa
Yarasa kaçarsa yanar ışıkta
Uzanır yolları ara çekilir
Kanarsa kanasın bu durakta
Kazanır kolları yara çekilir
Yazısız Yalan
Akılsızlık zaten düşman
Yaramdan akıyorsa kan
Tabip olmaz derde derman
Orta yer orta yer harman
Seferde dinlenme yorgun
Halin böyle niye durgun
Başında belalar kurgun
Dünden yarından da vurgun
Sonu yok sende gidişin
Konu yok tende bitişin
Yanı yok zinde bilişin
Hani yok kinde itişin
Ne var ne yoksa nasıllar
Ne son ne ilkse asıllar
Ne dur ne sorsa usullar
Ne his ne kinse sallar
Sürüsünde çoban söyler
Muhtarsız kalan bu köyler
Yazısız yalan bu föyler
Hayat ve memat bu şeyler
Sürgündedir ruhum durmaz
Umarım söyler de yormaz
Oturup halini sormaz
Unutur hayalin kurmaz
Yolcu
Memlekete tren varır
Kederlenir burda durur
Uzun uzun katarlardan
Arta kalan dumanı var
Yorgun yolun güzelinde
Karalar var üzerinde
Sonu gelmez bir yolculuk
Gözyaşları oluk oluk
Burda acı heder eder
Kesilse de bizde soluk
Öfke bizde ev sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Yıkık dökük viranede
Gidenler mi tek sahibi
Tren düdüğünü çalar
Etrafına korku salar
Bu kış da kal burada
Çiçeklerim bağda solar
Ya gelinir ya gelinmez
Sebep nedir bu bilinmez
Hece hece dağlarında
Gündüz gece bağlarında
Yolcu gider bu bilinmez
Zehir Bal Olur
Gökteki ay gibi seyreder durur
Hayatım arınır zehir bal olur
Sürünür toprağın üstüne yüzüm
Yaşarken aranır bana bir hal olur
Sindirir içine ahde vefayı
Ağaçlar uzanır bende dal olur
Servetin bedeli gözümdeki nur
Taşların kazanır yolun sal olur
Nefesim soluğum kesilmez umur
Saçlarım taranır atın nal olur
Tükenir azalır geçen günlerim
Benliğim yaranır susmaz kal olur
Göğsümde biriken coşkun duygular
Akarsa bulanır coşkun sel olur
Sayılar art arda saymakla bitmez
Hayatım arınır zehir bal olur
Zeytin Dalı
Kırlarda açmayan çiçek
Dağlarda yağmayan kar
Yok olmuşsa sevdalarda
Varlığında bir hiç arar
Sararsa gönlümü yağar
Ancak ki kalbimde sığar
Oldu elde zeytin dalı
Hey ağar saçlarım ağar
Böyle buldum benliğimi
Unutamam kimliğimi
İsterim yeşili alı
Bekletemem dileğimi
Hayli Zaman Oldu
Hayli zaman oldu derde düşeli
İçimde büyür yol toprak döşeli
Ekmek arasına somun sarınca
Derinde bir hüzün sonsuz sanınca
Boşlukta bulurum bekledim bunca
Sardı dört yanı ateş yanınca
Hayli yaman oldu derde düşeli
İçimde ölür yol toprak döşeli
Aşında işinde sende yok hüzün
Ağzından çıkanı duymazsa güzün
Sağlam bakışında dönülmez yüzün
Aldı dört yanı bakışın özün
Hayli duman oldu derde düşeli
İçimde güler yol toprak döşeli
Yandığın Zaman
Yüzüne serpildi akan suların
Durulur bu kuyu yakan suların
Sana her sabah bakan suların
Akıp geçmez mi sandığın zaman
Sinesinde durur dalgın ve suskun
Taşlar bağlı burda insana küskün
Buzlar yollara serilip hem düşkün
Bakıp geçmez mi yandığın zaman
Gölgeler bir ömür âşık güneşe
Mezara döşenen ağaçlar meşe
Hüzünlü gökyüzü vermezse neşe
Yakıp geçmez mi kandığın zaman
Sen gelince nasıl durabilirim
Savrulan ruh asıl durabilirim
Sonunda hiç fasıl durabilirim
Takıp geçmez mi sandığın zaman